Bizim çocuklar neden daha fazla ağlar

Uçakta, otobüste ya da otelde… Ağlayan bir çocuk duyuyorsanız dönün bakın, yüksek ihtimalle o bir Türk çocuğu. Peki niye? Bizim çocuklarımız akıllı uslu oynayan, sakin sakin istediğini anlatan diğer yaşıtlarına göre daha mı şımarık? Bu ağlama kapasitesi genetik mi yoksa anne-babanın bir yanlışı mı?

AŞIRI SEVGİDEN YAPIYORUZ
Dr. Hülya Bingöl (Cerrahpaşa Tıp Fak. Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü)

Bizim kültürümüzde çocuk çok değerli. Bir mutluluk kaynağı olan çocuklarımızı çok seviyoruz. Ama sevmek her istediğini yapmak anlamına gelmiyor. Demokratik yetiştirmeyi yanlış anlıyoruz. Sınır koymuyoruz. Her istediklerini yapıyoruz. Ağlar ağlamaz ağzına emzik, süt verip, altına bakıyoruz. Dürtülerini kendisinin hissetmesine izin vermiyoruz bile. Sonra da bir anda birey olmalarını bekliyoruz. Her istediği yapılan çocuk sınırla karşılaşınca, böyle patlamalara başvuruyor.
Anaokulu, okul döneminde de öfke patlamaları, ağlamalar ve mızmızlanmalar sürünce, aileler ‘bu çocuk sorunlu’ diye uzmanlara getiriyor. Bu noktada müdahale etmemiz çok zor. Annelerin de çalışma hayatına girmesi bizde çok yeni. Çocuklarıyla geçiremedikleri zamanı, her istediğini yaparak ve ağlatmayarak telafi etmeye çalışıyorlar. Bakıcı tutulduğunda çocuğu ağlatmak çok kötü bir şeymiş gibi, “Asla ağlatma, başka iş yapma, ona dikkat et” deniyor. İki yaşındaki çocuğun beklediği için biraz ağlaması normal. Ayrıca biraz da ağlatmak, bekletmek ve istediğini vermemek lazım ki, öfke kontrolünü öğrensin. Çocuğu üç yaşına kadar bebek sayıp, birey olarak görmez ve sınırlarını öğretmezsek sonra nasıl sorumluluk bekleriz?

KUŞAKLARDAN BERİ BÖYLE
Dr. Leyla Alkaş (Memorial Şişli Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikiyatristi)

Ağlamak, yeni doğmuş bebeğin hayatta kalmasını sağlayan, en önemli iletişim aracı. Büyüdükçe kendini anlatmak için gözleriyle odaklanmayı, elleriyle uzanmayı, gülmeyi, küsmeyi ve konuşmayı kullanır. Başta aileler olmak üzere, herkes ağlama sesinden rahatsız olur. Bir an önce kapatılması gereken bir siren, çalar saat gibi susturulmalı, çözüm bulunmalı… Bunu fark eden çocuklar bu en ilkel ve güçlü iletişim yolunu çekinmeden kullanır.
Bizde çocukları çok sevmek, onlara kıyamamak, ağlatmamak, istediklerini yapmak, çocukları sevindirmek kuşaklar boyu kabul gören bir davranış şekli. Aileler çocukları ağladığında etrafı rahatsız ettiklerini, yeterli anne-babalık edemediklerini ve ihtiyaçları karşılayamadıklarını düşünür. Çocuğu sustururlarsa sorun çözülecektir.
Çocuklar da bu gürültülü ve yetişkinlerin kalbini sızlatan yöntemi sıklıkla kullanır. “Ağlatma abisi hadi ver biraz oynasın, al kucağa salla biraz sussun, ağlatma şunu maçın en heyecanlı yeri, ağlayıp kardeşini uyandıracak aman idare et… ” konuşmalarını duyarak büyür. Sonuçta işe yaradığını gördüğü bu iletişim aracını bırakmak yerine, daha da abartılı kullanır.

İSTEDİĞİNİ ELDE ETTİKÇE DAHA SIK BAŞVURUYOR
Pedagog Güzide Soyak (Amerikan Hastanesi Pediatri Bölümü)

Anne-babalar çocukların ağlamasına tahammül göstermekte istekli olmayabiliyor. Ağlayarak isteklerini elde eden çocuklar bu davranışlarında daha da güçleniyor. Ebeveynler çocuğun davranışlarını düzenlemek ve uygun yöntemleri öğretmek konusunda çoğunlukla geç kalıyor. Ağlamanın üzülmekle bir tutulması, hızla çözülmeye çalışılması çocukların kolay ve etkili bu yöntemi daha sık kullanmasına yolaçıyor.
Öfke krizleriyle gelişen ağlamalarla ilgilenmemek, bu davranışın giderek sönmesine ve çocuğun bu şekilde isteklerine ulaşamayacağının anlamasına yardımcı olur. Ağlama süresince konuşmamalı, pazarlık yapmaya çalışmamalı. Ağlamanın kabul görmeyeceğini, susarsa onu dinleyebileceğinizi, onu anlayabilmeniz için öncelikle sessizliğe ihtiyacınız olduğunu söylemelisiniz. Anne-babanın sosyal ortamlarda zor durumda kaldığını fark ederse, bunu sıklıkla kullanma eğilimi olabilir.
Bulunduğunuz yeri hemen terk etmek ve hep aynı şekilde davranmak, bu yöntemin etkinliğini azaltır. Ağlamanın bir kazanç olmadığını birçok deneyimle öğrenmesi gerekebilir. Bu konuda sabırlı ve tutarlı olunmalı. Ağlamaya tahammül edilemediği için vaatlerde bulunmak, kendi haklarından feragat etmek ve dikkatini dağıtmaya çalışmak ileride başka davranış sorunlarına da neden olur. Gelişmesi ve olgunlaşması için yetişkin ve çocuk arasındaki farkları, sosyal sınırları ve isteklerini ertelemeyi, öğrenmesi gerekir.

AĞLAMASI YERİNE KONUŞMASINI TEŞVİK EDİN

* Ağlama sesi karşısında kendinizi sorumlu tutmayı bırakın. Siz ağlatmıyorsunuz, o ağlıyor.
* Böylece ağlama yöntemini dikkate almadığınızı gösterirsiniz. Ancak abartılı bir reddin aslında ciddi bir kabul olduğunu da unutmayın.
* Çocuğu duymak, yüzüne bakmak, saçını okşamak, belki sarılmak, konuşması için susmak, ‘efendim’ demek, sakince, ilgili ama aktif olmadan beklemek gerekir.
* Ağlama sebebini anlamak için sorular sormak, sadece konuşması çok yetersiz çocuklara uygun. Aşırı sormak, endişelenip gerildiğinizi göstermek genelde ağlama şiddetinin artmasına yol açar.

KENDİNİZİ DİNLETMEK İSTİYORSANIZ

* DAHA İYİYE, ÖVGÜYE VE DOĞRUYA YÖNELİN: “Bunu başarman çok güzel” ve “İyi ki aklına gelmiş” deyin. İyi yaptıkları işler için yeterli dikkati çekerlerse farklı davranmak zorunda kalmazlar. Çocuklardan istenen hareketleri sıklıkla göstermeleri olasılığı, övgülü destekle artar.
* KURAL KOYMAKTAN KAÇINMAYIN: “Yemek yerken televizyon kapatılacak” ve “Marketten sadece istediğin iki şeyi alabilirsin” gibi açık kurallar tartışmaları azaltır.
* İSTEKLERİNİZİ ETKİLİ SÖYLEYİN: Çocukların dikkati televizyon ve bilgisayar gibi bir nedenle dağınıksa herhangi bir istek bildirmeyin. Sizinle konuşurken çocuğun dikkatini verdiğinden emin olun. İsteklerinizi rica değil, emir olarak bildirin. Çocuk isteğinizi yaparken yakınında olun.
* ÇOCUĞA DEĞİL, YAPTIĞINA KARŞI OLUN: Cezalar olayla ilintili olmalı. Herhangi bir zamanda değil, olayı takiben verilmeli. Uygulanabilir olmalı. Çocuğa değil, yaptığına karşı olmalı. Yaşı ve durumuna uygun olmayan cezalar ilişkinizi zedeler.

To Top